Categories
Hikaye anlatmak

Hikaye anlatmanın gücü

Storytelling ne işimize yarar?

Bu tahta çekiç, bit pazarından 33 cent’e alındı ve daha sonra ebay’de 71 dolara satıldı.

Meşhur tahta çekicimiz

Peki bu nasıl oldu? 2009 yılının başlarında iki gazeteci Rob Walker ve Joshua Glenn bir deney yapmaya karar verdiler. New York’taki ikinci el mağazalarından bir sürü “değersiz” nesne satın aldılar…

Plastik oyuncak arabalar, kullanılmamış pasta mumları, kalemler, eskimiş kar küreleri, teneke rozetler… Nesnelerin tek ortak özelliği gerçekten hiçbir işe yaramayacak olmaları ve maddi olarak neredeyse değersiz olmaları idi.

Buna benzer yaklaşık 100 tane nesneyi satın aldılar ve  toplamda 128 dolar 74 cent verdiler,  bunları ebay’de sattıklarında 3,612 dolar 51 cent kazandılar. Toplamda %2799’luk bir kar elde ettiler. Peki bunu nasıl yaptılar? Basit bir fikirden yola çıktılar, nesnelerin hikayelerini yazacaklardı. Bu iki gazeteci Rob Walker ve Joshua Glenn, her bir nesneyi bir yazara gönderdiler bu nesneler için hikaye yazmalarını istediler. Bu hikayeleri nesnelerle birlikte ebay’e koydular ve satışa başladılar. Bu arada hikayelerin kurmaca olduğunu da belirttiler, her bir yazarın adı açıklamada yer alıyordu. 

Örneğin bu tahta çekicin hikayesi şöyle idi:
16 Eylül 2031 tarihinde, saat 02:35’te, şu anda Jeffrey’s Bistro, 123 EIvinson Caddesi, Laramie, WY tarafından işgal edilen alanın 16,5 metre üzerinde zamansal bir yarık – zaman ve mekan dokusunda bir “yırtık” – belirecektir. Sadece bu tokmağı kullanan kişi yarığa zarar görmeden girebilecektir. Bu kişi daha sonra 8 Değerlilik Görevini tamamlarsa, evrenin yüce hükümdarı olacaktır.

İşte hikaye anlatmanın gücü budur.

Özgür Doğan
Creative Director – Konuşmacı

Categories
Hikaye anlatmak

Have you ever been 5 years old?

Ozgur Dogan creativity

Have you ever been five years old? Please keep this question in mind . Prof. George Land conduct a broader study to see how adverse the creative problem solving skills are. Here are the metrical study: 0 means those who have no creative problem solving skills at all, and 100 means those who have the highest creative problem solving skills. Let me take my piece of log to present the idea. What do you think this number is for five year old children? This is 98. Yeah, but when the child turns 10 it’s turn to percent guess what? because the child went to school. Well, then he turns 15 and its 12 person. Please look at the difference. Look at the difference, yes, and there are an average of 31 and there an adult. the person is just too. By the way, let me at that 95 unable miscreative that the degree of genius, let’s go back to question. Why ask in the first place? Have you ever been five years of? Yes, you’ve ever and you register and then believe that those are created rock at the side of you, let’s explore that rocket together, let’s get back to creativity, let’s get back to five use old version of you, let’s get back to genius off you

Categories
creativity ideas speaker story storytelling

The power of storytelling

The power of storytelling by Ozgur Dogan

I want to talk about this pen in my hand. This is not an ordinary pen. I lost my father in 2012. He died of a heart attack while solving crossword. He had this pan in his hand. I found this pen on the table when I want to tidy his house after burying him. It was just about the crossword of a daily newspaper. He couldn’t finish the cross front. I sat at his desk and even put on his slippers and took his pen in my hand and tried to complete the crossword from where it left off. I tried to find the last place he left of in crossword. Then I found it. He tried to fill in the place where it says “not imprisoned in the planet”. He could just write “my son” on the paper. At that moment I couldn’t hold back my tears. The answer had to be “free” and my name means “free” in Turkish. This pen is a simple one dollar pen. It was a plastic pen for you until you heard my story, the meaning and the value of the pen to you change after hearing the story. So what happened? In the meantime, I told your story and got you emotional invested in up an emotional investment. More emotionally invested that you are in anything in your life, the less critical and less objective the observant you become. A simple plastic pen start to mean something to you in just one minute… that’s the Power of Storytelling…

#ozgurdogan #story #storytelling

Categories
Büyük Düşünmek Fikir Konuşma Yaratıcılık

Büyük düşünme!

Büyük düşünme, küçük düşün!

İnsan daha sıkıcı olmak istemez tabii ki… Daha sıkıcı olmanın 10 Yolu’nda da bizim başımıza gelen, bize dayatılan sıkıcı klişeleri tersine çevirmeyi anlatıyoruz. Daha sıkıcı olmanın 10 yolu aslında daha yaratıcı olmanın 10 yolunu anlatıyor. Peki bunlar nedir? Bize dayatılan klişeler nedir? Mesela kişisel gelişim kitapları, sosyal medyada gördüklerimiz, ana akım medyada çıkanlar hep bizi şu konuda eleştiriyor ve suçluyor. “Sen yapamadın, sen edemedin, sen başarılı olamadın, bak bu hep senin hatan” diyor. Biz de kendimizi suçlu hissediyoruz ve bunları ortadan kaldırmak için, bu suçu ortadan kaldırmak için bir sürü yol deniyoruz. İkame tatminler kullanıyoruz kendimize. “O zaman bir dakika ben yapamadım mı, dondurma yiyeyim” diyoruz. O zaman “ben yapamadım mı, o zaman çok para harcayayım” diyoruz. Bu ben yapamadım, sen yapamadın, “evet suçlusu sensin”in sonucu, hep kendimizi kötü hissediyoruz. Aslında iyi hissetmemiz gerekirken kendimizi kötü hissediyoruz. Mesela şöyle örnekler görüyorum ben, sabah 5’te kalk, 5’te kalkarsan çok başarılı olursun. Hatta böyle bir kitap var. 5am club! Robin Sharma’nın bir kitabı sabah beşte kalkanlar. Çünkü başarılı olmanın temel kaynağı sabah 5’te kalkmakmış gibi anlıyoruz. Öyle geliyor bize. Oysa başarı çok sıkıcı bir şey. Çok klişe bir şey. Bu konuşmada o klişeleri alıyoruz. Sosyal medyanın ana akım’ın bize sunduğu kişileri alıyoruz, çeviriyoruz yeniden kullanıyoruz. Bunlardan en önemlisi, en güzeli, benim en çok sevdiğim iki tanesini örnek vereceğim Birisi. Büyük düşün, büyük düşün, büyük düşün, eve gel, büyük düşün, işe git, büyük düşün, orada büyük düşün, burada büyük düşün, büyük düşün, büyük düşün. O kadar büyük bir palavra ki. Çünkü büyük düşünmek iki etki yaratıyor. Bir demek ki ben şu ana kadar hep küçük düşünüyordum. Zavallı ben… İki, sizi felç ediyor, büyük düşün ve günde yüz sayfa kitap oku Özgür! Birinci gün okudum, ikinci gün okudum. üçüncü gün okudum, 4. gün yok! 5. gün yok, ben kitap okuyamıyorum ben kitap okuyamazsam başarılı olamam baksana başarılı insanların hepsi kitap okuyor. Büyük düşünme lütfen. Büyük düşünmek küçük düşün, küçücük düşün. Çok güzel bir örnek vereyim fitnees’a gidiyorsunuz. Spor salonuna gidiyorsunuz. Spor salonuna yazıldığınız andan itibaren zaten vicdanınızda ki yağlar biraz eriyor değil mi, ya spor salonuna yazıldım ben kendime iyi bakmak istiyorum diyorsunuz ve üç kere gidiyorsunuz. Dördüncüde gitmiyorsunuz büyük düşünüyorsunuz, olmuyor. küçük düşünün. Mesela bir hafta boyunca şunu yapın: Spor ayakkabılarınızı giyin, oturun, bir hafta boyunca oturun. Aynı saatte spor ayakkabılarınızı giyin, 5 dakika oturun. Ondan sonraki hafta spor ayakkabılarınızı giyin, eşofmanları giyin, yine oturun hiçbir şey yapmayın. Bakalım, küçük düşünmek size ne getiriyor? Bunlardan ikincisi ve benim çok sevdiğim şeylerden birisi de tutkularının peşinden git! Bayılıyorum buna, tutkularının peşinden git, tutkularım ne benim ya… Tutku benim için bir bisküvi markası. Tutku öyle bir şey ki onu bulmamız zaten o kadar güç bir şey ki bize güç bir ödev veriyorlar ki onu yapmayalım, kendimizi kötü hissedelim yine. Tutkularımın peşinden gitmedim. Ne yaptın işte şey yapıyorum, basket oynuyorum Ben o tutkum değildi. Benim tutku neydi bilmiyorum bilmiyorum. Tutku bir neden değildir. Tutku bir sonuçtur. Bir şeyi seversiniz, yaparsanız o tutkunuz olur.

#speakeragency #yaratıcılık #speaker #fikir #konuşma #konuşmacı

Categories
Fikir Konuşma satış Yaratıcılık

Fikir nasıl satılır?

Fikir bir PÜFTÜR! Fikrin nasıl satılacağına gelmeden önce fikrin ne olduğunu konuşmamız lazım. PÜFTÜR, bir havada, bir buluttur fikir ve havada bulut’u satmak reel bir şey satmak’tan çok daha zordur aslında. Somut bir şey yok çünkü elinizde mesela bir fikir satacaksınız hemen bir A 4 alın di mi bu A4’e fikrinizi yazdınız bu A4 fikriniz var ve bunu satmak istiyorsunuz fikir bu A4 sadece bir A4. Düşünsenize! Ve bu fikir milyon dolarlık bir fikir diyelim ki, bunu nasıl satacaksınız? 

Buradaki mesele hem fikirle hem de onun nasıl satacağınız alakalı. Yani bir şeyin nasıl olduğu ve onu nasıl sunduğunuz ya da bir şeyin içeriğinin ne olduğu. Bu ikisi çok bağlantılı şeyler, bir fikri nasıl sunduğunuz kısmı çok önemli.  Sunumlara bakarsanız, şirketlerdeki sunumlara bakarsanız, insanların nasıl sunum yaptığına bakarsanız şöyle bir durumla karşılaşabilirsiniz.  Dünyanın en berbat sunum tasarım programı PowerPoint’te  bir şeyler yazmışlar, bir şeyler hazırlamışlar ve onu duvara yansıtıyorlar. Duvara yansıtılan şeyi de size okuyorlar.  Sunum bu!  Akşam eve gidiyorlar, sunumun içine tablolar koyuyorlar. Onun içine çeşitli yazılar koyuyorlar, giriş yazıyorlar, çıkış yazıyorlar.  Bir de belki  birileri, bir hikaye ile başlasın harika olmaz mı? demişse, konuyla ilgisiz bir hikaye yazıyorlar, o hikayeye sunuma başlıyorlar.  Tablolar, tablolar, yazılar, yazılar, şanslıysanız az tablo az yazı var kurtuluyorsunuz şanslı değilseniz uyuyakalıyorsunuz ve çok sıkıcı ve zor bir gün geçiriyorsunuz. Sunum böyle yapılıyor. Bu sunum değil, bu yaptım oldu, ben yaptım mı yaptım, sunum mu sunum… Tamam al buyur. Bir fikir satmak, bir sunum yapmak temelde şöyle bir yere dayanıyor. Bunu da John Philip Jones, the ultimate secrets of advertising isimli kitabında şöyle anlatıyor. Diyor ki: Bir şeyi satmak istiyorsan elinde bir mektup olacak, bu mektubumuz olsun… Bu mektup rasyonel bir mektup olacak. Mantıklı şeyler yazacak içinde. Aşk mektubu değil, mantıklı şeyler yazacak… Bu mektubu bir zarfa koyacağım… Duygusal bir zarfın içine koyacağım… Tamam şimdi postalayabilirim… Mesele, duygusal bir zarf yaratmak, bizde tam tersi oluyor. Rasyonel bir zarfın içine belki birkaç tane duygu koyuyoruz ya da rasyonel bir zarfın içine koyduğumuz şey de rasyonel yani ikisi de rasyonel.  Oysa beyin duyguyla çalışıyor.

#creativity #ozgurdogan #speakeragency #speaker #yaratıcılık #fikir #yeni #yenifikir

Categories
Daha Sıkıcı Fikir Konuşma Yaratıcılık

Daha sıkıcı olmanın 10 yolu

Klişeleri ters yüz etmek

İnsan daha sıkıcı olmak istemez tabii ki… Daha sıkıcı olmanın 10 Yolu’nda da bizim başımıza gelen, bize dayatılan sıkıcı klişeleri tersine çevirmeyi anlatıyoruz. Daha sıkıcı olmanın 10 yolu aslında daha yaratıcı olmanın 10 yolunu anlatıyor. Peki bunlar nedir? Bize dayatılan klişeler nedir? Mesela kişisel gelişim kitapları, sosyal medyada gördüklerimiz, ana akım medyada çıkanlar hep bizi şu konuda eleştiriyor ve suçluyor. “Sen yapamadın, sen edemedin, sen başarılı olamadın, bak bu hep senin hatan” diyor. Biz de kendimizi suçlu hissediyoruz ve bunları ortadan kaldırmak için, bu suçu ortadan kaldırmak için bir sürü yol deniyoruz. İkame tatminler kullanıyoruz kendimize. “O zaman bir dakika ben yapamadım mı, dondurma yiyeyim” diyoruz. O zaman “ben yapamadım mı, o zaman çok para harcayayım” diyoruz. Bu ben yapamadım, sen yapamadın, “evet suçlusu sensin”in sonucu, hep kendimizi kötü hissediyoruz. Aslında iyi hissetmemiz gerekirken kendimizi kötü hissediyoruz. Mesela şöyle örnekler görüyorum ben, sabah 5’te kalk, 5’te kalkarsan çok başarılı olursun. Hatta böyle bir kitap var. 5am club! Robin Sharma’nın bir kitabı sabah beşte kalkanlar. Çünkü başarılı olmanın temel kaynağı sabah 5’te kalkmakmış gibi anlıyoruz. Öyle geliyor bize. Oysa başarı çok sıkıcı bir şey. Çok klişe bir şey. Bu konuşmada o klişeleri alıyoruz. Sosyal medyanın ana akım’ın bize sunduğu kişileri alıyoruz, çeviriyoruz yeniden kullanıyoruz. Bunlardan en önemlisi, en güzeli, benim en çok sevdiğim iki tanesini örnek vereceğim Birisi. Büyük düşün, büyük düşün, büyük düşün, eve gel, büyük düşün, işe git, büyük düşün, orada büyük düşün, burada büyük düşün, büyük düşün, büyük düşün. O kadar büyük bir palavra ki. Çünkü büyük düşünmek iki etki yaratıyor. Bir demek ki ben şu ana kadar hep küçük düşünüyordum. Zavallı ben… İki, sizi felç ediyor, büyük düşün ve günde yüz sayfa kitap oku Özgür! Birinci gün okudum, ikinci gün okudum. üçüncü gün okudum, 4. gün yok! 5. gün yok, ben kitap okuyamıyorum ben kitap okuyamazsam başarılı olamam baksana başarılı insanların hepsi kitap okuyor. Büyük düşünme lütfen. Büyük düşünmek küçük düşün, küçücük düşün. Çok güzel bir örnek vereyim fitnees’a gidiyorsunuz. Spor salonuna gidiyorsunuz. Spor salonuna yazıldığınız andan itibaren zaten vicdanınızda ki yağlar biraz eriyor değil mi, ya spor salonuna yazıldım ben kendime iyi bakmak istiyorum diyorsunuz ve üç kere gidiyorsunuz. Dördüncüde gitmiyorsunuz büyük düşünüyorsunuz,  olmuyor. küçük düşünün. Mesela bir hafta boyunca şunu yapın: Spor ayakkabılarınızı giyin, oturun, bir hafta boyunca oturun. Aynı saatte spor ayakkabılarınızı giyin, 5 dakika oturun. Ondan sonraki hafta spor ayakkabılarınızı giyin, eşofmanları giyin, yine oturun hiçbir şey yapmayın. Bakalım, küçük düşünmek size ne getiriyor?  Bunlardan ikincisi ve benim çok sevdiğim şeylerden birisi de tutkularının peşinden git! Bayılıyorum buna, tutkularının peşinden git, tutkularım ne benim ya… Tutku benim için bir bisküvi markası.  Tutku öyle bir şey ki onu bulmamız zaten o kadar güç bir şey ki bize güç bir ödev veriyorlar ki onu yapmayalım, kendimizi kötü hissedelim yine. Tutkularımın peşinden gitmedim. Ne yaptın işte şey yapıyorum, basket oynuyorum Ben o tutkum değildi. Benim tutku neydi bilmiyorum bilmiyorum. Tutku bir neden değildir. Tutku bir sonuçtur. Bir şeyi seversiniz, yaparsanız o tutkunuz olur.

(Merhaba ben Özgür Doğan, yaratıcılık, satış, marka yaratmak, fikir bulmak gibi konularda konuşmalar yapıyorum. Daha sıkıcı olmanın 10 yolu da bu konuşmalardan biri. Daha sıkıcı olmanın 10 yolu gibi konuşmaları Turkcell, Global Bilgi, Procter&Gamble, Bayer, British American Tobacco gibi şirketlere yapıyorum. Konuşma konularımı menüde bulabilirsiniz, konuşma daveti için Speaker Agency ile iletişime geçebilirsiniz.)